İsmailiye Binasının Yapılışı
Bakü’nün merkezi
caddesinde bulunan İsmailiye binası Türk vatandaşları içinde çok önemlidir.
Birinci dünya savaşı zamanında Ruslara esir düşen askerlerimizin kaçış yolu
üzerinde olan Bakü’de en büyük istirahat ve sağlık merkezi bu bina olmuştur.
Yine bu bina Doğu Anadolu’da Ermeni saldırıları karşısında Bakü’ye getirilen
yetim çocuklar ve dul kadınların sığınağı barınağı olmuştur. Bu binanın yapılmasında
da Hacı Zeynel Abidin Tağıyev’in mühim rolü olmuştur.
Hacı Efendi, Allah’ın
kendisine bahşettiği zenginliklerden şahsı adına istifade yanında bu
imkânlardan milletin gelişmesi adına himmet etmekten, malını mülkünü hayır
yolunda, eğitim işlerinde harcamaktan kaçınmazdı. Kendisi bu şekilde
davranmakla beraber etrafındaki insanları da hayra teşvik için önüne gelen
fırsatları fevkalade iyi bir şekilde değerlendiriyordu. Bu bir milletin
gelişmesi adına çok önemli bir anlayıştı. Evet, bir Müslüman çok çalışmalı, çok
kazanmalı; ama çalışıp kazanmasını sadece kendi rahatı için değil aynı zamanda
milleti içinde harcamasını bilmelidir.
Hacı Zeynel Abidin'in
hayatını incelediğimizde iki nokta öne çıkmaktadır. Birincisi çok çalışmak ve
ikincisi sahip olduğu imkânlardan insanlarında faydalanmasını temin ederek
milletine, devletine hizmet etmektir.[1]
İşte üzücü bir olaydan
millet adına hayırlı bir netice çıkarmak için fırsatların nasıl kullanıldığına
dair ibretli bir hadise olan Cemiyeti Hayriye için «İsmailiye» binasının
yapılmasının meraklı hikâyesini takip edelim:[2]
Musa Nağıyev’in oğlu Ağa
İsmail verem hastalığına tutulmuştu. Şehirde Vartapetov adında meşhur bir һekim
Bakü milyonerlerinin ailelerini muayene ederdi. Ağa İsmail’i muayene ettikten
sonra Ağa Musa Nağıyev’e der ki; “oğlanın durumu çok ağır, hemen tedbir
alınmazsa, iyileşmesi çok zor olur. Elli bin manat civarında bir masraf
gereklidir. Ağa İsmail’i yanımda İsviçre’ye götürüp bir yıl süresince orada
tedavi ederek getirebilirim.”
Musa Nağıyev, on bin
manat veririm, deyince konuşma burada sona erer. Ağa İsmail’in sağlığı günden
güne ağırlaşmaktadır. Sonunda Ağa Musa oğlunun tedavisi için elli bin manat
vermeye razı olur. Hekim hastayı tekrar muayene ettikten sonra “artık iş işten
geçmiş artık onu yüz bin manatla da kurtarmak mümkün değildir” diye haber
verir.
Bu duruma şahit olan Hacı Zeynelabidin
Tağıyev’in ricası üzerine Doktor Muhammed Rıza Vekilov hasta oğlanı İsviçre’ye
götürür, tedaviden sonra Ağa İsmail biraz iyileşir. Lakin çok fazla yaşamaz.
Ağa Musa Nağıyev oğlu
İsmail’i sık sık hatırlardı. Yegâne oğlunu yitirmek elbette en acı bir facia,
sabredilmesi zor, unutulmaz bir dert ve ömür boyu sızıldayan bir yaradır...
İsmailiye binasını da ebedi bir hatıra gibi onun adına, şerefine yaptırmıştı!
Şimdi bu hikâyeyi takip edelim ve hala Bakü şehrinin en merkezi caddelerinden
biri üzerinde hizmet görmekte olan bu muhteşem binanın nasıl yapıldığına şahit
olalım.
Tağıyev һer yıl Nevruz bayramı münasebetiyle
Kız Mektebi’nin «Erebkari salonu»nda masalar hazırlatarak ziyafet verirdi. Üç
gün süresince okula gelen misafirler burada çay içer, şekerbura, baklava,
şekerçöreyi ve diğer tatlılardan yerlerdi. Ağa İsmail öldükten sonra Nevruz
bayramında Hacı şehrin önde gelen din adamlarından Mir Muhammed Kerim ve Ahund
Mir Abuturab’la istişare ederek şu karara varırlar:
Ağa Musa geldiği zaman Cemiyeti Hayriye
için bir bina yaptırmayı ona kabul ettireceklerdir. Hacı Zeynelabidin Tağıyev,
Mir Muhammed Kerim’e der ki, ben Ağa Musa’yı razı ettiğim zaman san işaret ederim
sende bunun üzerine hemen dua okumaya başlarsın, bizde hep beraber Ağa Musa’yı
tebrik ederiz ki sonradan bu kararından vazgeçmesin.
Ağa Musa salona gelir ve Hacı’yla oradan
buradan konuşmaya başlarlar. Sohbetin koyulaştığı bir anda Hacı Zeynalabidin
birden sorar:
—Ağa Musa, Allaһ rahmet eylesin,
oğlun Ağa İsmail’in ister misin halk arasında ismi ebedileşsin, unutulmasın?
Ağa Musa cevap verir.
—Elbette isterim.
Hacı Zeynalabidin:
—Ağa Musa biliyorsun ki,
Cemiyeti Hayriye’nin mülkü, binası yoktur.
Benim açtığım Kız Mektebi’nin alt tarafında “Kapandibi” boş duruyor, orada bir
bina yaparsan oraya oğlunun adını “İsmailiye” koyarız. Millî işlerimizi oğlunun
ruhunu şad etmek için orada görüşürüz. Hiç olmazsa zavallının adı unutulmaz.
Onun adının tarihe geçmesini istemez misin, Ağa Musa?
Ağa Musa der:
—Elbette, isterim.
Hacı Zeynalabidin bu
fırsatı kaçırmaz, Mir Muhammed Kerim’e şimdi zamanı duaya başla diye gözüyle
işaret eder ve:
—Evet, mademki istiyorsun
Allaһ razı olsun. Allaһ mübarek eylesin.
Mir Muhammed Kerim ellerini kaldırıp
dua okumaya başlar. Ağa Musa’nın anne babasına, geçmiş büyüklerine rahmet diler.
Orada bulunan herkes sırayla Ağa Musa’yı tebrik ederler.
Ertesi gün sabah erkenden
Ağa Musa telaş içinde heyecanlı bir Tağıyev’in evine gelir ve şikâyet etmeye
başlar:
—Ay Zeynalabidin, bu ne
iştir? Sen benim başıma ne oyun açtın? Beni iflas ettirip, boynuma torba takarak,
dilenmek için sokaklara mı salmak istiyorsun? Benim iflas edip mahvolmamı mı
istiyorsun?
Hacı hayret içinde sorar:
—Ne oldu? Hele biraz
sakinleş, anlat bakalım.
—Atam-atam, daһa ne olacak, o bina
bir kaç yüz bin manattan aşağıya mal olmaz... Bende o tanxa һardan?
Hacı Zeynalabidin:
—Ağa Musa, bütün mal-mülküne iki milyon manat veririm,
bana sat!
Ağa Musa coşarak:
—Atam-atam, benim elli
milyon manatlık servetimi iki milyona mı almak istiyorsun?
—Hayır, almak istemiyorum.
Ama sen, oğlunun adını yüceltmek için bu kadar masrafın altından kalkamıyorum
diyorsun da!
Ertesi gün Tağıyev, Kaspi
gazetesinde aşağıdaki şekilde bir ilan verir:
“Eğer Ağa Musa Nağıyev’in
gelecekte bankada parası kalmazsa, İsmailiye binasının masraflarını ödemeyi taahhüt
ediyorum.”
Bunun üzerine binanın
inşası için çalışmalar başlar. Mimarlar Hacı Zeynelabidin’in uyarısıyla binaya
harcanacak masrafın miktarını Ağa Musa bu işten vazgeçmesin diye projedekinden
daha az gösterirler.
Mühendisler bina yeri
için Kapandibi’nde uygun olan yeri hesaplarlar. O zamanlar Kapandibi büyük bir
meydan idi. Şamahı’dan, Ağdaş’dan, Göyçay’dan, Şeki’den, Guba’dan,
diğer şehir ve köylerden gelen köylüler buraya erzak, meyve, halı-kilim,
inek-öküz, koyun-kuzu ve başka şeyler getirip satardılar. Kapandibi’nde
alışıldık Şark manzarası vardı. Ne zaman gelsen görürdün ki, develer gövdelerini
yere serip, boyunlarını dik kaldırarak geviş getirerek iri gözlerini uzaklara dikip
dinlenirlerdi. Başka bir tarafta ise yan-yana bağlanmış renk renk atlar
boyunlarından asılmış torbalardan arpa-saman yiye-yiye dururlardı. Başka bir
yerde ise iri boynuzlu, kızıl, kara, beyaz
öküzler ayak üste durmaktadırlar... Birden uzakta kopan çan sesleri Kapandibi’ne
deve kervanının yakınlaştığını haber verirdi. Her kervanda yüz, yüz elli deve
birbirinin ardınca yürür, masallardaki Şark ihtişamını hatırlatırdı... Bir de görürdün
ki mandaların çektiği arabalar birbiri ardınca Kapandibi’ne yaklaşır... Araba
tekerlerinin cırıltısı etrafa yayılır, toz dumana karışırdı. Geceler Kapandibi’nin
manzarası başka olurdu. Köylüler develere, mandalara, atlara yem döker, yakında
ateş yakarak etrafına toplaşır ve sohbet ederlerdi. Ayrı-ayrı lehçeler işitilirdi.
Kurban bayramında satıcıların elinden kurtulmak mümkün olmazdı. Satıcılar
müşteri çağırır, dervişler kaside okurdular.
Novruz ve Kurban bayramı münasebetiyle
şehirde şenlikler başlardı. Şehir idaresi Kapandibi’ni cami yapılması için
Müslümanlara tahsis etmişti. Petrol milyonerleri İstanbul’da, Tebriz’de,
İsfahan’da, Bağdat’ta, Kahire’de
olduğu gibi Bakü’de de ihtişamlı, azametli bir cami yaptırmak niyetinde idiler.
Plana göre bu mescidin bir neçe
künbezi ve goşa
eyvanlı altı minaresi olmalı idi. Etrafında ağaçlandırılacak, havuzlarda
gece gündüz fıskiyelerden su fışkıracaktı. Fakat bu iş gecikmişti. Bunun
üzerine Belediye idaresi Kapandibi’ni geçici olarak küçük satıcılara kiraya
vermişti. Büyükkapan ise yerinde durmaktadır. Burada tek katlı dükkânlar, ahşap
kulübeler yapılmıştı. Kapandibi’nin adını ise değiştirerek Şeytanpazar
koyarlar.
Hıristiyan ruhanileri “Kızıllı”
kilisenin yakınında böyle gösterişli bir caminin yapılmasını engellemeye
çalışırlar. Ve buna muvaffak olurlar. Cemiyeti
Hayriye binası yapılmak istendiği zamanda şehir meclisinde büyük tartışmalar
yaşanır. Meclisin Ermeni üyeleri bu yerde büyük bir park yapılması gerektiğini
iddia ediyorlardı. Doktor Muhammed Rıza Vekilov söz alarak öyle etkili bir
konuşma yapar ki, başkaları buna karşı bir söz söylemeye cüret edemezler ve
yeri Müslüman Cemiyeti Hayriye’sine verirler.
İsmailiye’nin planı 1907
yılında hazırlanmıştı. Bu yer planlama bakımından çok elverişli idi. Polonyalı
mimar Ploşko elinden geleni yaparak eser üzerinde hususi bir gayret ve ilһamla
çalışır, imkânlardan ustalıkla istifade eder.
1908 yılında Mevlit kandili münasebetiyle
Müslüman Kız Mektebi’nin «Erebkari» büyük salonunda, Cemiyeti Hayriye’nin düzenlediği
toplantıda, Şeytanpazar’da Cuma Camisi yerine yapılacak olan Cemiyeti
Hayriye’nin İsmailiye binasının hat süslemelerinin hazır olduğunu haber
verirler ve getirerek duvarlara asarlar. Binanın Müslüman Cemiyeti Hayriye’si
olduğunu göstermek için ön ve yan fesadlarının yukarısındaki haşiyelerde güzel hatla, büyük ve
altın harflerle dördüncü halife Hazreti Ali’nin müdrik, derin manalı sözleri yazılmıştı:
“İnsan yalnız zahmetle- çalışmakla yüceler, istediğine nail olabilir»
Başka birinde ise:
“İnsanı insan eden zaһmet olub”
Üçüncüde ise:
“Müslümanlar, asrınız sizinle ölür, evlatlarınızı öz asırları
için hazırlayın.” Dördüncüde:
“İnsan
beşik evinden gebir evine geder oxumalıdır”
Beşincide:
“Elm Çin ölkasinde
olsa bele, dalınca kedin”
Bu kıymetli kelamları meşhur
hattat Mirza Esedullah Hileli hüsnü hatla yazmıştı. Hattat Mirza Esedullah fakirdi
ve bakmak zorunda oldukları çoktu. Yardımsever gençler ona yardım maksadıyla
iki üç aylık hat kursu açarlar ve kemik üzerine muhtelif milletlerin atasözlerini
yazdırarak zenginlere yüksek fiyata satarak hattatın geçimine yardımcı olmaya
çalışırlardı.
Projenin müellifi mimar
Ploşko, İsmailiye’nin nakışlarını toplantıda olanlara gösterip izahat verir. Söylediğine
göre onun en büyük arzularından biri de Bakü’nün merkezinde milli Azerbaycan motifleriyle
süslenmiş azametli bir imaretin projesinde çalışmak imiş. Arzusuna ulaşınca da sevincini
izaһ edemiyordu. Ağa Musa Nağıyev’e minnettarlığını bildirmişti.
Duvarlara asılmış nakışlar
seyircileri büyülemiş gibiydi. Şeytanpazar’ının etrafı kapatılarak eski
kulübeler, tek katlı dükkânlar sökülmüştü. Arazi çalışmaları bitince temel atma merasimi
gerçekleşti. Bu tören çok muhteşem oldu. Şehir halkının çoğunluğu tören yapılan
yere toplanmıştı. Şehrin ileri gelenleri, petrol milyonerleri, Belediye reisi,
Bakü galabeyi, Bakü
valisi, mülki ve askeri memurlar, ruhaniler,
aydınlar merasimde iştirak etmiştiler. Konuşmalar yapıldı, tebrikler söylendi,
arzular dinlenildi. Bakı kadısı Ağa Mir Muhammed Kerim Kur’an-ı Kerim’den bir
kısım okudu ve sonra imparator hanedanının sağlığına ve Musa Nağıyev’in ana-babasına
dua okudu. Binanın temelinin atıldığı tarihinin yazılı olduğu kağıdı da çelik
silindir bir kap içerisine koyarak, ağzını iyice kapatıp kapağı kaynaklayarak
temele koydular.
Deve kervanı, at arabaları güneşin
doğmasından akşam hava kararana kadar Kızılkaya’dan taş taşıyordu. Taş taşıyanlar,
çimento karıştıranlar, duvar örenler... Kabiliyetli mimarın plan üzerinde
çizdiği nakışları mahir ustalar duvarlara işlediler. Sert taşlar onların nasırlı
parmaklarının hararetiyle sanat eserlerine dönüşmekte ve bir mimarlık senfonisi
ortaya çıkmaktaydı.
Binanın birinci katı
hazır olduğu zaman ayrılmış olan para bitmişti. Bunun için yine Ağa Musa’ya
müracaat ederler. Oda buna karşılık olarak şöyle der:
—Atam-atam, bana söylenilen miktarı ödedim.
Bir kapik daha fazla veremem.
Bu gelişme üzerine
binanın inşaatı bir müddet durur. Sonunda Hacı Zeynelabidin Tağıyev, Ağa Musa’nın
mali işler müdürü Fethullah Bey Rüstembeyov’la görüşerek, ona ne yap yap bir
şekilde masrafın kalan kısmını da Ağa Musa’dan almalıyız, der. Ağa Musa mali
işler müdürüne çok güvenirmiş.
Günlerin birinde Fethullah
Bey uygun bir ortamda der ki:
—Ağa Musa, Ağa İsmail’in
adına inşa ettirdiğiniz o güzel bina yağışın, karın altında harabeye dönüyor,
һer һalde onu tamamlamak gerekiyor. Çünkü dost var, düşman var... Hakkımızda
kim bilir ne konuşuyorlar.
Ağa Musa ellerini havaya kaldırıp
der:
—Atam-atam, git nasıl biliyorsan öyle yap. Ama bana o konuda hiçbir söz
bile söyleme…
Fethullah Bey evvelden hazırladığı
banka ödemelerini imzalamak için Ağa Musa Nağıyev’in önüne uzatır. Ağa Musa paranın
miktarını görmemek için gözlerini yumarak bir kaş çizikten ibaret olan imzasını
evrakların üzerine atar. Böylece bir müddet durmuş olan inşaat yeniden başlar.”
Şahin Durmaz
Baku- 03.04.2008